DUA-KADER-İMTİHAN İLİŞKİSİ

(Dua kaderi değiştirir mi?)

Dua; ibadettir, tesbihtir, yakarıştır, istekte bulunmaktır, kulun Allah’ın karşısında acizliğini itiraf edip O’na sığınmasıdır. Biz müminler, istiğfar ederek Allah’tan günahlarımızın bağışlamasını isteriz ve tövbe ederek de günahlardan uzak duracağımızın sözünü Allah’a veririz.

Kader; Allah’ın başlangıçta kainata düzen vermesi ve varlıkların rollerini belirlemesi demektir. Her varlık, kaderi gereği kendisine belirlenen rollere göre hareket eder ve asla dışına çıkamaz. Mesela, güneşin kaderi ısı ve ışık vermek iken, suyun kaderi de ağırlık kaldırmasıdır. Yine, arının kaderi bal vermek iken, koyunun kaderi de süt vermektir. Ölüm, tüm canlıların kaderidir. Dolayısıyla insan, ölüm kaderinden kaçamadığı gibi, -irade sahibi kılındığı için- ahirette hesap verme kaderinden de kaçamaz.

Evet,  “her canlı ölümlüdür” hükmü, ilahi bir yasadır/kaderdir. Kader, asla değişmez. Peygamberler başta olmak üzere bütün insanlar ölümün kaldırılması için dua edip yalvarsalar, Allah asla onların dualarını dikkate almaz ve ölümü kaldırmaz. Yani, istediğimiz kadar yalvarıp dua edelim; önceden yazılıp yasalaştırılan (kaderleştirilen) hiçbir şey değiştirilmez. Dolayısıyla, dualar kaderi değiştirmez.

İnsanlar bu dünyaya imtihan olmak için gelmişlerdir. Dolayısıyla ölüm dışında Allah, gelecekleriyle ilgili bir kader belirlememiştir. Evet, insanlar bu dünyada imtihandadır. “Sizi kesinlikle korkuyla, açlıkla, can ve mal kaybıyla imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara 155) İmtihanda olanlar için hiçbir dayatma/kader olamaz; çünkü önceden hazırlanarak kişinin önüne konulan kaderle imtihan olmaz. İmtihanda olan insanın özgür iradesiyle karar vermesi ve ona göre de sonucuna katlanması gerekir. Duanın, ibadetin, imtihanın ve hayatın anlamlı olması için önceden yazılması (karara bağlanması) değil, kişi, iyi veya kötü olana yönelip kazandığında yazılması gerekir.

İnsan hakkında önceden her şey belirlenerek, yani kaderleştirerek önüne konması, onun iradesinin, söylemlerinin ve fiillerinin dondurulması demektir ki o zaman da ne duanın, ne ibadetin, ne imtihanın, ne de hayatın bir anlamı kalmaz. Cebriye’nin savrularak söylediği, “rüzgarın önünde kuru bir yaprak” olur ki o zaman zaten insan düşünen bir varlık olmaktan çıkar.

Bilindiği gibi, değerli melekler tüm yaptıklarımızı (kamerayla) kayıt altına almaktadırlar. Eğer önceden hakkımızda bir şey yazılmış olsaydı, meleklerin ikinci bir kez kaydetmesine zaten gerek kalmazdı. Onun için bizler, dualarımızla Allah’tan, dünya ve ahirette bize iyilik vermesini, günahlarımızı bağışlamasını, bizi her türlü acı ve sıkıntıdan kurtarmasını isteriz. Biz isteriz, Allah da dualarımıza icabet eder. Yani, bizim istek ve fiillerimize göre Allah onları yaratır. Önceden yaratmış değildir. Yani, insanın fiilleriyle alakalı önceden verilmiş (takdir edilmiş) bir karar yoktur; çünkü önceden takdir edilenler (kaderleştirilenler) asla değiştirilmezler.

Tabi, duaların kabul olması için “hak ediş” olmalıdır. Allah’ın yanı sıra zaman zaman başka varlıklara yönelerek onlardan yardım isteyenlerin (13/14), kendisine nimet verildiğine şımaran, kendisine kötülük dokunduğunda dua edip yardım isteyenlerin (41/51) (yani, kendisine mal mülk, imkan verildiğinde şımaran, başına bir sıkıntı geldiğinde ancak bolca dua edip Allah’tan yardım isteyenlerin) duası muteber değildir.

Sonuç olarak belirtmek gerekir ki kader, dua ve imtihan olgusu doğru anlaşılmadıkça, sahih bir akide ve sorumluluk oluşamaz. Bilinmelidir ki dualarımız, ibadetlerimiz, iyiliklerimiz, kötülüklerimiz, sevinçlerimiz, acılarımız ve kısaca tüm hayatımız imtihan içindir. İmtihan için yaratılan insana “kader dayatması” yapılmaz. Başına gelen her bir sıkıntı, kaderi değil, imtihanıdır. Kaderin olduğu yerde, irade yoktur; iradenin olmadığı yerde de imtihan yoktur. İnsan, her ne şekilde ölürse ölsün, o ölüm şekli imtihanıdır; kaderi değildir. Kaderi, sadece ölmektir; zira ölüm, her varlık için yazıldı (kaderleştirildi.)

İnsanın, “ölüm kaderi” dışında doğduğu bölge/coğrafya, ırk, renk, cinsiyet, aile, dindaşlık da kaderidir; ancak doğuştan gelen bu gibi kaderlerin bir kısmı değişime açıktır. Değişime açık olanlar, imtihana tabidir ve Kur’an ve akıl çerçevesinde değişmelidir. Mesela, cinsiyetini (zorunlu olmadıkça) değiştiremez; ancak aileden gelen dini/mezhebi değiştirebilir.

Kısaca, her insanın görevi (yaratılış maksadı), tüm imkanlarını -gücü nispetinde- zorlayarak “Allah’a kul olmaya çalışmak” olmalıdır. Her insan, sahip olduğu imkanlar oranında Allah katında sorumludur ve unutulmamalıdır ki Allah mutlak adalet sahibidir; hiç kimseye haksızlık etmez ve gücünün fevkinde bir şey de yükletmez. Onun için insanlar, Allah’ın sıfatlarını, yetkisini ve gücünü değil, kendilerinin yetki ve gücünü konuşmalıdırlar ve kendilerine düşeni yapmalıdırlar. Merak etmesinler; Allah’tan yana en ufak bir haksızlık göremezler.

Selam ve Muhabbetlerimle…

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
DUA-KADER-İMTİHAN İLİŞKİSİ

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin