Ülkemizin de içinde yer aldığı Batılıların Ortadoğu ismini verdikleri, Asya, Avrupa ve Afrika'nın birbirlerine en çok yaklaştıkları yerleri ihtiva eden ve birbirine komşu ülkelerin oluşturduğu makûs bir kaderi olan çok zor bir coğrafyadır Ortadoğu. Akdeniz'den Pakistan sınırına kadar uzanan ve Arap Yarımadası'nı da içine alan bu coğrafi bölgeye “Orta doğu” kavramı Avrupa’nın kendini dünyanın merkezi olarak görme yaklaşımından ortaya çıkmıştır. İngilizlerin 19. yüzyılda kullanmaya başladıkları bu kavrama göre İngiltere ve Avrupa ülkeleri merkez kabul edilmiş; doğusu Uzak Doğu, Yakın Doğu, Orta Doğu gibi kavramlarla ifade edilmiştir. Bu tanıma göre Orta Doğu ülkeleri Suriye, Irak, Katar,Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıs Rum Kesimi, Ürdün, İsrail, Lübnan, İran, Filistin, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Kuveyt, Bahreyn, Yemen, Mısır ve Afganistan'dır. Bazı kaynaklarda Somali de bu listeye dâhil edilmektedir. Ayrıca bölgeye komşu olmaları ve tarihi, coğrafi, siyasi benzerlikler ile ırk ve kültür birliği açılarından bölgeyle doğrudan bağları ve kökleri bulunmaları nedeniyle Libya, Tunus, Cezayir, Fas ve Sudan da konunun uzmanları tarafından bölge ülkeleri olarak kabul edilmişlerdir.
Ortadoğu, Doğu ile Batıyı, Akdeniz ile Hint Okyanusu‟nu, Rusya ile sıcak denizleri birbirine bağlayan, aynı zamanda Doğu ile Batı arasındaki bütün ticarî ve kültürel bağlantıların yapıldığı dünyadaki en önemli bölgedir. Yeryüzünün en önemli kara ve su yollarını kumanda etmesinin kendisine kazandırdığı eşsiz jeopolitik değer, Ortadoğu bölgesini tarihin ilk dönemlerinden bu yana dünya egemenliği peşinde koşan güçlerin öncelikli hedefi haline getirmiştir.“Kara altın” olarak tanımlanan petrolün 20. yüzyılın ilk yarısından itibaren değer kazanmasıyla Ortadoğu’nun, dolayısıyla buradan geçen kara ve deniz yollarının stratejik önemi dünyanın hiçbir yeriyle kıyaslanamayacak derecede artmıştır. Bu nedenle I.ve II. Dünya savaşlarının çıkmasında önemli sebep olan bölge o zamandan bu zamana kadar sürekli adını savaşlarla duyurmuştur. 20.yüz yılın başlarında bölgede en çok toprağa ve nüfuza sahip olan Osmanlı Devleti batılı emperyalistlerin ve Siyonistlerin sinsi emellerinin önündeki en büyük engel olarak görülmüş dışarıdan yapılan saldırılar ve içeriden yapılan ihanetlerle 20.yüzyılın ilk çeyreği dolmadan bölgenin en güçlü devleti ve hamisi olarak tarih sahnesinden silinmiştir.
İslam âleminin başı Osmanlı Devletinin ve elinde bulundurduğu on üç asırlık Hilafetin sahneden çekilmesiyle Ortadoğu bölgesi aç kurtların sofrasına dönüşmüş ve paramparça edilerek felaketten felakete, musibetten musibete sürüklenmiş, o zamandan bu zamana kadar bir türlü yüzü gülmemiştir. Özellikle Osmanlı topraklarında gözü olan İngilizlerle, Filistin’de Siyonist bir devlet kurmak isteyen Yahudilerin işbirliği sonucunda kurulan İsrail devleti bölgede kanayan bir çıbanbaşı olarak bir asırdan beri varlığını sürdürmektedir. Filistin toprakları yanında Nil nehrinden Fırat nehrine kadar olan topraklarda “Büyük İsrail Devleti” ni kurmanın hayalleri ve projeleri peşinde olan küresel Siyonizm bu konuda bölge ülkeleri üzerinde siyasi, ekonomik, askeri, kültürel ve sosyolojik planlar uygulamaktadır. I.ve II. Dünya savaşlarının arka planında kurucu saik olan Küresel Siyonist güçler sonrasında çevirdikleri çeşitli senaryolarla sinsi emellerine adım adım ulaşmaya çalışmaktadırlar. Özellikle bölge ülkelerindeki iktidarlar ve yönetimler konusunda ciddi projeler yürüten Gizli Dünya Devletinin karanlık ve aleni organları kendilerine yakın veya rahat kullanabilecekleri, en azından zarar gelmeyecek şahıs veya zümreleri iktidara taşıma veya iktidarda tutmanın çabasını vermekte ve bu konuda da başarılı bir performans sergilemektedirler.
Önce Irak, sonra Afganistan, Suriye, Somali, Yemen ve Libya’da yaşanan iç savaş ve kaoslar neticesinde adeta ateş çemberine dönen bölge emperyalist güçlerin güç gösterisi yaptığı bir alana dönüşmüştür. Akdeniz’de bölge ülkeleri arasında yaşanan deniz yetki alanları konusundaki gerilimin giderek tırmanması da sorunun tuzu ve biberi olmuştur. Bölgede ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın parsa toplama kavgasının yanı sıra bölge ülkeleri Yunanistan, Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinin çıkarları doğrultusunda birbirlerine yaklaşarak Türkiye’ye karşı bir cephe oluşturma konusunda kirli ittifaklar kurmaları tansiyonu giderek yükseltmektedir. Anlaşılan o ki, bölge ileriki aylar ve yıllarda çok büyük olaylara gebedir ve tahmin edilmeyecek sonuçları da doğuracaktır. Şu anda tüm dünyada yaşanan Korona virüs salgınının en etkili sonuçları Ortadoğu coğrafyasında görülecektir. Özellikle küresel emperyalizmin maşası haline gelen Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gibi ülkeler çok büyük olaylara gebedir, buralarda nelerin doğacağını yakın bir zamanda göreceğiz.
Bölge ülkeleri içindeki en büyük güç şüphesiz Türkiye’dir. Türkiye bir taraftan kendi içerisinde terörle mücadele ederken öte yandan kara ve deniz sınırlarını korumanın savaşını vermektedir. Ekonomik sıkıntılarla da uğraşmakta olan ülkemiz hem virüs salgını hem de peş peşe gelen doğal afetlerin neden olduğu problemleri çözmenin de çabasını sergilemektedir. Suriye, Irak ve Libya’da hem Amerika, hem Rusya hem de diğer açık ve gizli düşmanlarla ciddi bir diplomatik ve askeri savaşın içinde olan ülkemizi daha da zor günler beklemektedir.
Bölgenin bünye tarafından kabul görmemiş kanser yayan organı olan İsrail’in tüm Filistin topraklarını ilhak etme planı bölgedeki tüm dengeleri alt üst edecek derece de tehlikeli bir hamle olarak önümüzde durmaktadır. İsrail’in bu hamlesi kendisine çok pahalıya mal olacağı gibi, işbirlikçilerine de çok zor günler yaşatacaktır. Aynı zamanda “Büyük İsrail Devleti” nin alt yapısı olarak kurulmak istenen “Büyük Kürdistan Devleti” kurma hayalini hayata geçirme hamleleri bölgedeki Kürtlere şimdi olduğu gibi ileride de büyük sıkıntılar yaşatacaktır. Rusya’nın kucağına oturmuş olan Esed ve Hafter gibi kuklaların gelecekleri karanlık gözükmektedir. Kendi halklarının katili olan bu iki bedbahtın sonu mahkemede yargılanmak ve ağır şekilde cezalandırmak olacaktır. Yine ABD’nin kucağına oturmuş olan Suudi Veliahd Prensi Muhammed bin Selman ile BAE Veliahd Prensi Zayed ve Mısır’ın darbeci generali Sisi’nin de sonu yargının karşısına çıkarak cezalandırılmak olacaktır. Her zaman olduğu gibi tüm işbirlikçilerin kaderi asla değişmeyecek ya kullanıcıları ya da halkları tarafından bertaraf edileceklerdir.
Gaybı Allahü Teâlâ’dan başka bilen yoktur. Ancak yaşadıklarımız ve görünen tablo bize Ortadoğu’nun ileride şimdikinden daha çok kötü durumlara sahne olacağına işaret ediyor. Hadis-i şeriflerde haber verilen bölgede çıkacak olan “Melhame-i Kübra” (Çok büyük ve kanlı savaş)’nın çokta uzak olmadığını tahmin edebiliyoruz. Rabbim İnananların yardımcısı olsun, zalimlere, azgın kâfirlere ve münafıklara fırsat vermesin. Biz gaflette olan Müslümanlara da hidayet, feraset ve basiret nasip etsin. Âmin.