Kur’an’da birçok surede ve ayette Müslüman’ın hangi özellikleri taşıması gerektiği teferruatlı bir şekilde anlatılmıştır. Toplumsal hayatta ikili ilişkileri düzenleyen kural ve kaideleri oluşturmuştur. En çok tekrar edilen ayetlerden olan salih amel bunların başında gelmektedir. “İman edip salih amel işleyenler.” Salih amel toplumsal huzur ve barışın kilit noktasını oluşturur. Olması istenen şeyler, yalan söylememek, aldatmamak, adil olmak, merhametli olmak, zulmetmemek, hakkı gözetmek, iltimas yapmamak, emanete ihanet etmemek, emaneti ehline vermek, doğru olmak, dürüst olmak, rüşvet almamak, rüşvet vermemek, yetimin, öksüzün, hakkına riayet etmek, onları gözetip kollamak, yolda kalmışa yardım etmek, hastaya yardım etmek, şifa bulmasına katkı sunmak, borçlu olana imkanlar ölçüsünde yardımcı olmak ve daha bunun gibi insana has olan özellikler. Dikkat edilirse, bunlar dünyada yaşayan her insanın yapması gereken şeyler, sadece Müslümanlara has şeyler değildir.
Peygamberin hayatında da bu insani özellikler tam tecelli etmiştir. Özellikle Hz. Muhammed’in peygamberlikten önceki hayatına bakıldığında bariz bir şekilde gözükecektir ki Allah önce insan olunmasını istiyor. Peygamberlikten önceki hayatta komşularıyla iyi geçinen, akraba ilişkilerini aksatmayan, ticaretinde aleyhine de olsa doğruluktan vazgeçmeyen, infakı, sadakayı mecburmuşçasına süreklilik haline getiren, hiçbir emaneti zayi etmeyen, emri altındakilere en insani tavrı sergileyen, hastalıktan muzdarip olanlarla ilgilenen daha o kadar çok sayılabilecek örneklikler vardır ki, meselenin özüne bağlı kalmak adına asıl günümüzdeki durumu görelim.
Böylesi iyiliği, adaleti, hakkı, doğruluğu, isteyen bir dinin müntesipleri ya da böyle bir peygamberin takipçilerinin yaptıklarıyla veya yapmadıklarıyla nerede durduklarını bakmak lazım.
Şu anda yaklaşık beşte biri Müslüman olan dünyada yaşanan olumlu ya da olumsuz olaylarda payımız vardır.
Bizler temsil ettiğimiz dinin insani tarafının hakkını ne kadar verebiliyoruz? Neden bu kadar erken dejenere oluyoruz? Direnç noktamızın kırılmasına sebep olan unsurlar nelerdir? Ekonomik ve makamsal gücü elde ettikten sonra çabucak bozulan, ideallerini bir kenara bırakan tipler neden çok sık rastlanır oldu?
Toplumsal hayatın her alanında, ticarette, siyasette insanlar kendilerine meşruiyet kazandırmak adına dini argümanları pervasızca heba etmekten çekinmiyorlar. İslamcı olmakla Müslüman olmanın farkını iyi anlamak lazım. İslamcı dine sempati duyarken Müslüman teslim olandır. İslam coğrafyasının çoğunu İslamcıların oluşturduğunu reel pratiklerinden görmekteyiz. Çünkü slogan üzerine dini yaşamak çok kolaydır. Din, samimi müntesiplerine isar ruhuyla hareket etmesi gerektiğini tavsiye ederken, İslamcılar pragmatizmin doruklarında yaşar. Etrafında olup bitene bigane kalırlar.
Öyle bir hale gelindi ki kardeşi, akrabası, arkadaşı, dostunun dertleri, sıkıntıları, müşkülleri ile ilgilenmez, umursamaz olundu. Bu sadece kişi, şahıs olarak değil, cemaat denen oluşumlarda da görülmektedir.
İslam coğrafyasının geldiği durum ciddi bir şekilde incelendiğinde bu eleştirilerde haklılık ortaya çıkacaktır. Hem ülke içinde hem de dünya genelinde İslam adına hareket ettiğini söyleyen ve bunu pratiğe dökenler var. İslam coğrafyası ya da anlayışı neden bu kadar kaygan bir zeminde duruyor? Hem IŞİD’i hem de Fetö’yü çıkartabiliyor. Taban tabana zıt görüşlerin aynı kaynaktan çıktığını söylemek doğru mudur? Bunlar sadece iki örnek o kadar çoğaltılabilir ki, kitaplar dolusu sayılabilir. Bu tezatlığın perde arkasında neler yaşanıyor? Kim neden bu kadar rahat dinle oynayabiliyor?
Müslümanlar doğru teşhis koymadıkları bu rahatsızlıklara, uygun tedavi de yapamayacaktır. Dominant olmasa da Müslümanlar bir medeniyete sahiptiler. Ancak mevcut durum medeniyeti de kaybetmek üzere olduğumuzu göstermektedir. İvedilikle insanlardan önce Müslümanların kendilerine tebliği hakkıyla yapıp uygulaması gerekiyor. Öncelikle bilinçli olduğunu zanneden kesimin öğretiyi tam manasıyla özümseyip hazmetmesi gerekiyor. İnsanileşmesi, emredildiği gibi insani tüm vasıfları üzer¬inde barındırması gerekiyor. Ancak bu şekilde dünyaya ve insanlığa sunduğumuz medeniyet karşılık bulacaktır. Kendi içinde adaleti, güveni, itibarı, doğruluğu, dürüstlüğü, iltimassızlığı oturtmadan, aleyhimize de olsa haktan ayrılmamayı, iyiliği, merhameti, hoşgörüyü yaygınlaştırmadan, yetimi, öksüzü, hastayı gözetmeden, akrabalar arasında sıla i rahmi artırmadan, komşuluk hukukuna riayet etmeden, evrensel ticari kurallara uymadan ve dahi sayamadığımız birçok güzel hasleti üzerinde barındırmadan ne medenileşebiliriz ne de medeniyet oluşturabiliriz. Sizce dünyanın birçok bölgesinde insanlar bu evrensel insan hak ve sorumluluklarını kendi aralarında uygulamıyorlar mıdır? O yüzden önce insan olalım sonra Müslüman.